Pompa Teorisi

Pompa Teorisi


Arkadaşlar bu kitabı mahalle baskısı yapan amca, teyze ve küçük esnafın yakınlarına bırakın sonra gerisini kitap halleder… 

Buradaki pompa kelimesi, pompanın argodaki anlamı olan sevişmek anlamında bir kelime olmayıp kalbin pompaladığı kan manasındadır. Dışarıdan bakıldığında bir seks kitabı gibi görünse de kapağını çevirip okumaya başladığınızda, durumun böyle olmadığını anlamanız uzun sürmeyecektir. Yeri geldiğinde gülmekten gözünüzden yaş getirecek, yeri geldiğinde ise sizi uzun uzun düşündürecektir. 

Ön yargıların ne kadar kötü bir şey olduğunu sayfalar akarken bir daha göreceksiniz ve önce 'fikirlerin sevişmesi' sözünün ne anlama geldiğini anlayacaksınız. Bununla birlikte, son sayfayı okuyup da kitabı kapattığınızda artık ilişkilerinizdeki siz, 'eski siz' olmayacaksınız.

Hadi o zaman, gelin! İlişkilerinizi daha doğru yaşamak, doğru insanı bulmak ve buna minik bir adımla başlamak istiyorsanız, o minnoş adım şu an tam da elinizde…

Sebepsiz

Sebepsiz


- Kaç balona bağlasam kaldırır acaba hayallerimi bu dünya?!
- Kaç kilo çeker acaba hayal kırıklıklarımın tümü?!
- Kaç şişe daha gözyaşı doldurtur acaba bana bu hayat?!
- Kaç kere daha kanser hücreleri gibi sarar tüm bedenimi hüzün ve yalnızlık?!
- Kaç kişi daha, tam damarlarıma yaşama sevinci enjekte edecekken, enjektörü alıp elim sende oynayacak?!
- Kaç dostum daha, ben ağlarken gülmeye devam edecek?!
- Kaç kadın daha, öncekilerden intikam alıp rahatlarmışçasına duygularıma tecavüz etmeye devam edecek?!
- Kaç defa daha, yaşadığım sorunların neticesinde varacağım, "Sen haklıymışsın be baba…" sonucuna ve bunu anca seni kaybettikten sonra anlayabilmenin neden olduğu pişmanlığın altında ezilmeye devam edeceğim?!
- Kaç insan daha hatırlatacak bana, hangi insani duygularla ısıtılmaya çalışılırsa çalışılsın insanoğlunun sütünün çiğ olduğunu ve hep çiğ kalacağını?!
- Kaç kişiyi daha kandıracağız sözde kandırılmanın acısıyla?!
- Kaç duygu yoksunu sevişme daha yaşayacağız tenimizin o hiç dinmeyen harını söndürmeye çalışmak için?!
- Kaç, "Yenildik ama adamlığımızı kaybetmedik!" yalanı daha söyleyeceğiz kendimize ve sevdiklerimize?!

Allah'ım neden benim bu kadar çok sorum ve hepsinin tek bir cevabı var?! Ve ben ne zaman bu soruları sormaktan vazgeçip, pişmanlık duymadan hayatı yaşayacağım?!
O bilindik ses bir kez daha tekrarladı:
"Kendini kandırmaktan vazgeçtiğin zaman!..."

Osmanlı Karargâhında Bir Alman Ajanı

Osmanlı Karargâhında Bir Alman Ajanı

Osmanlı askerleri imkânsızlıklar ve yetersizlikler içinde, ancak canla başla tüm cephelerde müttefiki Alman askerlerine destek olmaya çalışır, hatta bu uğurda can verirken Alman ordusu Ajan Sievert’i, Osmanlı ordusunun istihbarat hizmetinin düzenlenmesi adı altında önce Berlin’de Alman İstihbarat Teşkilatı AbteilungIIIb’de gerekli eğitimi vermiş ve akabinde Eylül 1916’da İstanbul’da bulunan Osmanlı Umumi Karargâhı İstihbarat Şubesine göndermiştir. Osmanlı İstihbarat Şubesinden aldığı bilgileri Alman istihbaratına günü gününe rapor eden Ajan Sievert, bu görevi esnasında Osmanlı Devleti ile ilgili birçok gizli bilgiyi öğrenmesinin yanında Enver Paşa ile yakın mesaide bulunmuş, Mustafa Kemal Paşa ve Talat Paşa başta olmak üzere birçok Osmanlı paşası ile birlikte Osmanlı topraklarında görevli Liman von Sanders, Bronsart von Schellendorf, Hans von Seeckt ve Otto von Lossow gibi birçok Alman paşasıyla tanışma ve çalışma fırsatı bulmuştur. 30 Ekim 1918 tarihine kadar bu önemli ve gizli görevde bulunan Sievert, Almanya’ya geri döndükten sonra Birinci Dünya Savaşı yıllarında edindiği tecrübeleri rapor olarak Alman ordusuna sunmuştur. Alman Askeri Arşivi'nde yer alan bu raporu,Osmanlı İstihbarat Şubesinde yaşadıklarını ve izlenimlerini içermektedir. Bu izlenimler Alman Ajanları ve Faaliyetleri, Osmanlı İstihbarat Şubesi ve Çalışanları, İstanbul’da Casusluk Olayları, Venizeolos Vakası, Ermeniler ve Diğer Gayrimüslimler, Alman Paşaları, Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa, Türkler ve İstanbul gibi dönemin önemli ve güncel birçok kişi ve konusunu kapsamaktadır.

 

Zifiri Yalnızlık

Zifiri Yalnızlık

Sen bilmezsin ama içim siyahın en koyu renklerini barındırıyor bu günlerde. Çocukluğum gülüşlerim can çekişiyor içimde. Nasılda yorgunum sana olan anılarımdan. Hayallerim bile dizlerimin üzerinde… Asıl ölüm buydu galiba bir zamanlar ölesiye sevdiğim insanın şimdilerde öylesine sıradan bir insan gibi anılması. Hatta bazen hatırlayamazsın bile. Yok gibi hiç olmamış gibi. Oysa ona duyduğum sevgi kendimi hiç düşünmeden insanlara kalabalıklara aldırmadan ona feda edebilirdim benliğimi. Ve sen sevgilim aynı sözlerle herkesi sevemezsin. Bilindiklerden biraz uzak ama mavi bir bulutun peşinden ,ben artık bu kendi terk ediyorum. Sana hoşcakal adını veriyorum eskide kalan ama hiç eskimeyecek olan dilden dile gezecek hoşcakal.

Ateşbaz

Ateşbaz


Biz ateşin cezbi ile pervanenin aczi kadardık derviş. Sen gel dersen eğer,ben kendimde kalamazdım. Bundandı ateşbazlığım. Yaradılış vaktine dayanan bir hasretlik vardı aramızda. Değilse adını, adını adımın geçtiği cümleye böyle çok yakıştırmazdım. 

Yüreğimdeki bütün gurbetleri alıp senin vuslatına sığındım . Resimlerime karıştı hecelerin. Ben,aşkın resmini çizecek kadar ustaydım ama yazıcısı sendin bu hikayenin. Çizdiklerimi, senin harflerinle anlattım. Ve vallahi nehir olsam denize böylesine güzel karışmazdım .Sen bende yıllardır bulamadığın kayıp vatanının kokusunu almıştın , ben sende gurbetin…

Dilime gelip gelip sustuğum sırlarım şahit , ben sana baktığımda ,dünyanın hiç kimseye ait olmadığını anladım.

Fotoğraf

Fotoğraf

Sıradan, sorunsuz ve mutlu bir hayata sahip olan Eylem'in, eski sevgilisi Gökhan'dan kurtulabilmek için tek bir şansı vardı! Planını harekete geçirip eyleme başladığında, hedef aldığı adamın başına neler açacağından habersizdi.

Şirketinin geleceği için atacağı imzayı bekleyen Tolga'nın tüm planları, zamansız çekilen bir fotoğraf karesiyle altüst olmuştu. Bu işten kurtulmanın bir yolunu ararken, onu günah keçisi durumuna düşüren kadını planlarına dâhil etme kararı aldı.

Tesadüflerin ve çıkmaz yolların bir araya getirdiği iki insan, çekilen tek bir fotoğrafın başlarına açtığı sorunları çözmeye çalışırken, birbirlerinden uzak kalmayı ve aşktan kaçmayı başarabilecekler midir?

Bir Adım Sonrası Ayrılık

Bir Adım Sonrası Ayrılık

Zengin de olabilirsiniz, fakir de. Güzel de olabilirsiniz çirkin de. Ama aşk tüm bunların dışındadır. Bir anda gelir, bir tesadüfle... Bazen yolda gördüğünüz bir tabela ya da kırmızı bir ışık hayatınızı değiştirir. Hayat bir önceki sizden bambaşka bir 'siz' yaratır. 

Benim hikâyem tam da bu noktada başlıyor. Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm bir çift gamzeyle. Gülüşünü gördüğüm anda ona âşık olmam kaçınılmazdı. Adı, boyu, yaşı... Hiçbiri aklıma gelmedi, benim için güldüğünü görmek istediğimden başka. Artık benim için gelecek, adını bile bilmediğim bir kızdan ibaretti. Onu seviyordum ama tanımıyordum. Görüyordum ama konuşamıyordum. Her bulduğumda ise yeniden kaybediyordum. 

Kaderin karşıma çıkardığı tüm sorunların aksine ya hayatımın aşkını kazanacaktım ya da korkularımın arkasına sığınıp yaşayabileceğim en büyük aşkı kaybedecektim. Ama biliyordum ki kendi çizdiği yolda, kendi adımlarıyla ilerlerdi aşk. Soru işaretlerinin arasından sıyrılan tek 'nokta' vardı ve o da onu sevdiğimi söylediğimden sonra konulandı. Onu seviyordum, nokta. 

Çünkü sevgi varsa onun için savaşmak kaçınılmazdı. Bu savaştaki tek kural ise geçmişteki artılar, gelecekte işe yaramazlar!

Can Sızım

Can Sızım

Hayatı boyunca hiç sevilmemiş bir adama seni seviyorum demek gözleri görmeyen birine güneşi göstermek gibi ,şimdi sorarım sana; gözleri görmeyen bir adama güneşi gösterirsen seni bırakabilir mi?

Beklentiler Üzer

Beklentiler Üzer

Ne kadar gün gelmediysen, 
O kadar gün yanığım var ellerimin üzerinde. 
Ne kadar gün başkasıyla güldüysen, 
O kadar gün somurtmuşluğum. 
Ne kadar gün ağladıysan, 
O kadar gün ölmüşlüğüm var. 
Ne kadar sevmediysen, 
O kadar sevmişliğim, köpek olmuşluğum var kapında bu ayazda!
Ne kadar yalanın varsa, 
O kadar kanmışlığım var… 
Ne kadar neşeliysen o kadar şiirim. 

Sen bu işe ne dersin bilmem ama benim bu hayatta çok kaybetmişliğim var.

Ayrılık Yolcusu Kalmasın

Ayrılık Yolcusu Kalmasın

Sonra bir şeyler oldu, yer yarıldı içine girdim. Gök ağardı ben yaşardım. Yeni doğan bebekler kız-erkek ayrımı yapmaksızın öldüler anne sütünden kesilerek. Tüm zenciler intihar etti. Tüm şairler ellerinden vuruldu. Tüm şarkıcılar lâl oldu. Ve sen gittin, ben yalnız kaldım.

"Kağıt Gemilerden bir filo kurmaktır yazmak… Gözünüzün önünde sular yutarken bıraktığınız gemiyi, Siz yenisini yapmaktasınızdır; yüreğinizde bir öncekinin hüznü ve elinizde katladığınız kağıdın umudu… Aykut Cansız, ustalıkla yaptığı bir kağıt gemi daha bırakıyor dalgakıranı olmayan bu denize… Lirizm dolu bir kağıt gemi… Mavizi bol olsun!"
-Sunay Akın-

Kime Dokunduysan Ona Git

Kime Dokunduysan Ona Git

Aşk bir gülüşüne ömrünü sermektir, sevdiğin adamın önüne. Ben onun dudak kenarlarında oluşan çukurda ölmeyi isteyecek kadar çok sevdim. Bakışlarından ne söyleyeceğini çok iyi biliyordum, böylesine doğru tanımıştım onu. Yanımda olduğunda kalp atışlarını bile duyardım, yakınımda olmasına gerek yoktu hissetmek için yüreğini. Geleceğime verebileceğim en güzel armağandı o. Sonra emin adımlarla yürüdüğümüz, evliliğe giden yolumuzun önü kesildi. Paris aşkımızı kenetler diye düşünürken acı sonumuzu yazdı. O kısacık sürede biriken bütün ışıklarım söndü, içimde doğmaya yüz tutmuş bütün kelebeklerim kozalarında öldü. Gözümde biriken bütün yaşlarım aşağı düştü. İçimde yaşadığım acılara ortak etmedim onu, edemedim. İçimin yangınlarına atmaya bile kıyamazdım saçının bir telini. Aldığım güzel habere bile sevinemeyecek kadar soğuktu içim, insan canından da çok sever miydi bir başka birini? Hayatımı, geleceğimi, ömrümü teslim etmeye hazırlandığım adamın ihanetiyle aklımın iplerini salıverdim. Önce umutlarımı sonra hayallerimi hiç çekinmeden asıverdim.

Rögar Kelebeği

Rögar Kelebeği

Hasta olduğumu anladığımda bunu kimsenin bilmemesi gerektiğini, kimseye söylememem gerektiğini, gülmemim şart olduğunu, normal davranmaya çalışmam gerektiğini... Kazıdım kafama. Bir şeyler daha; saksıdaki çiçek su ister, pencere kenarına ufaltılmış ekmek taneleri bırakmalıyım, yolda arabası bozulan adama yardımcı olmalıyım, çocuklara şeker vermeliyim, yere çöp atmamalıyım, insanları kırmamalıyım ve elimin yetiştiği her yere yardım etmeliyim. Ki; Hastalığım beni yarı yolda bıraktığında, yani öldüğümde küçük bir kuş bile arkamdan güzelce ötsün. Hepsi bu. Hepsi bu değil tabii ki, uzatıyorum acılarımı. Kim tutar kanatlarımdan?"

Kafkas İmam

Kafkas İmam

Yorgun bir ülkenin yorgun ama yürekli insanlarıydı onlar. Toros Dağları eteğinde, gelecek günler ve konuklardan habersiz bir hayat sürüyorlardı. Ansızın köylerine gelen bir yabancının neyin habercisi olduğunun farkında değillerdi.

Bu yabancı misafiri aralarına kabullenmeleri uzun sürmediğinde ise kendi kaderlerini kendileri belirlemişlerdi. Topraklarından uzaklarda yaşamak zorundaydı Yüzbaşı Vorontsov. Askeri üniformasını ne zaman giydiğini hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre geçirmişti yurdundan uzakta. Bir an önce ülkesine ve hak ettiği zafere ulaşmak istiyordu ve bunun için atması gereken son bir adımı kalmıştı.

Toroslar'ın eteklerinden Erzurum'a, Batum'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir tarihi kurgu romanı Kafkas İmam. Savaşın sadece cephede kazanılmayacağının da bir örneği.

İlk Acım Değilsin

İlk Acım Değilsin


Sen bana geç kaldın.
Çünkü;ilk başkası için ağladım ben.
İlk başkası vurdu sırtımdan.
İlk başkası yalan söyledi bana 
İlk başkası gitti benden 
İlk başkası hayallerimle oynadı
İlk başkası öldürdü beni
İlk başkası sevdiğini söyledi
Sonrada sevmediğini
Hatta daha sonra neden sevemediğini
Çok geç kaldın bana 
İlk Acım Değilsin Yani

Hey Patron

Hey Patron

Bu kitabı eline aldığına göre hatta arkasını çevirip burayı okuduğuna göre benim aradığım nadir kişilerden biri olabilirsin. Çok insan tanıdım, çok yönetici gördüm, çok patron tanıdım…

Binlerce kişiye eğitim verdim, yüzlerce patrona hizmet sattım, birçok firmaya yönetim danışmanlığı yaptım ve yaklaşık iki yüz personel çalıştırdım. Evet, insanlar çok iyi yaratıklar! Bunu gördüm. Ancak gördüğüm başka bir şey daha var ki o da insanların çoğunun yönetim konusunda çok zayıf oldukları. 

Etrafıma bir baktım ki sadece işletmeler değil ilişkiler de çok amatörce yönetiliyor. Sonra boşanma oranları, küslükler, tartışmalar ve çözümsüzlükler; yani mutsuzluk için gereken her şeyin arttığını fark ettim.

Sadece bir işletme değil; eşin, ailen veya sevgilinle aranda var olan tüm ilişkiler de yönetilmek zorundadır. Bundan da öte insan kendini daha da önemlisi duygularını yönetebilmelidir. 

Bu kitap aracılığıyla hayatın birçok alanını daha iyi yönetmen için yanında olacağım. Aslında her şeyden önemlisi, bir şeyleri yönetmenin sorumluluğu altında yalnız kaldıysan sana arkadaş olacağım.

Bubi Tuzağı

Bubi Tuzağı

Yetişkin bir insanın kaval kemiğine beyzbol sopasıyla sertçe vurursanız yaklaşık altı dakika aynı acıyı hisseder, on beş dakika midesi bulanır ve eğer kemiği kırılmazsa minimum üç ay izi kalır. Bir kadının gebelik dönemindeki mide bulantısı, bu darbenin sonucundaki mide bulantısıyla tıpatıp aynıdır. Fakat bu yazıyı okuyan 100 insanın 75'i sadece okur, 8'i acıyı tahmin eder, 8'i dener, 4'ünün midesi bulanır ve geriye kalan 4'ü de istemsizce kaval kemiğine dokunur.

Ancak asıl bilmenizi istediğim gerçek bilgi şudur; sadece ruh hastası diye tabir edilen insanlar, buraya kadar okumadan önce verilen sayıları toplar, 100 değil de 99 olduğunu bilir, yukarıdaki yazıyı kendi gibi bir manyağın yazdığını anlar ve gerçeklikle bir payı olmadığını kavrar. Tebrikler! Obsesif-Kompulsif değilsiniz.

Beni Sen Sev

Beni Sen Sev


Bana verdiğin söz ellerin olmayacağındı. Söz verdin başka elleri tutmayacaktın!

Son nefesim olduğunu bildiğin halde kesmeyecektin öpüşlerini. Sahte bir rüzgâra kapılıp geçtiğimiz her sokakta yaptığım "biz" dolu ezberimi bozmayacaktın. Öznesi sen olmayacaktın ağır yüklemli cümlelerimin. Söz vermiştin, ben yanında olmadan gülmeyecektin. 

En önemlisi de "biz" den giden "sen" olmayacaktın…

Hangi şehirdesin şimdi? 

Kimin kurduğu hayalin kahramanısın? Hangi elin yazdığı senaryoda oyuncu ve hangi hayatın figüranısın?

Nerelerdeysen gel sevdiğim. Kaçmayalım bize "umut" olacak "yağmur" damlasından. Birbirimizin sıcaklığında kurutalım bedenlerimizi. Bağırarak sevdiğimizi söyleyelim bu şehrin en kalabalık meydanlarında. 

Gel; kimse sevmeden "beni sen sev."

Aşkın Naz'lı Hali

Aşkın Naz'lı Hali

Hayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi… Şimdiyse bunların hepsi yerini mütevazı bir memur hayatına bırakmıştı. Hem de oldukça mütevazı! Artık parasının hesabını kuruşu kuruşuna yapmalı ve hayatını diploması için uğruna yıllarca dirsek çürüttüğü mesleği, öğretmenliği, yaparak kazanmalıydı. Yapabilir miydi peki? Allah biliyor ya herkes onun bu şekilde yaşayamayacağını biliyordu. Disiplin, azim ve çeviklik… Belki biraz ukalalık, biraz da hazır cevaplık. Hepsini bünyesinde barındıran bu yakışıklı adamın bir yüzbaşı olduğuna inanmak, oldukça zordu. Yeni görev yerine başarıyla adapte olmuşsa da yeni hayatında hesaba katmadığı bir şeyler vardı. Zaten kim bunu hesaba katıyordu ki? O ne mi? Aslında hepimiz biliyoruz. Hatta birçoğunuz şu an iki dudağınız arasında, bu oyunbozan kelimeyi mırıldanıyorsunuz. 'Aşk' Pek çok şey bildiğini iddia etse de bu konuda ne bir tecrübeye ne de ön bilgiye sahipti Yağız. Ama azimliydi. Takdir etmek ve hakkını vermek gerekir. Aşkı öğreniyordu. Hem de aşkın 'Naz'lı hâlini…

Ya Benimsin Ya da Seninim

Ya Benimsin Ya da Seninim

Şu an uyuduğunu biliyorum. Kaçta uyanacağını da. Hangi şarkıları, hangi filmleri sevdiğini… Gözlerinin arasındaki mesafeyi, kirpiklerinin tam rengini… Boyunun, benimkiyle arasındaki milimetreyi… Avuç içindeki çizgileri… 
Dudaklarının yüzde kaçının benim dudaklarıma değdiğini. Konuştuğumuz ya da konuşamadığımız her tarihi hatta her saniyeyi. 
Seni ilk gördüğüm yeri biliyorum… Ulaşamadığım zaman nerede olabileceğini de. Kelime sırasına göre kurduğun cümleleri… Herhangi bir konudaki fikrini… 
Nasıl yemek yediğini biliyorum. Sakın beni sevdiğini söyleme o yüzden. Bir yalana, bir ömür sevinmek istemiyorum.

Ruhunu Satan Kadın

Ruhunu Satan Kadın

Bazı kadınların yaraları hücreseldir, 
Bazılarının ki ise zihinsel.
Birini iyi etmek için gereken tek şey
Ucube bir yara bandı, diğerini iyileştirmek içinse
Zürafaların uçması gerekmektedir.
Hüsran dolu bir geçmişten asla
Bakire bir gelecek beklenmez.
Umut yorucudur, hayal kırıklıkları ise 
Saç kırıklarına sebeptir.
Ve bilinsin ki saçlarını kendi kesen kadınlar,
Geceleri uyumadan yastığı ısırarak ağlıyordur.
Vesselâm…

Nesli'nin Güzellik Sırları

Nesli'nin Güzellik Sırları


"Zaman sen geç, ben sonra yaşlanırım!" diyerek benimle bu yola devam etmeye hazır mısınız kızlar?
Klasik bir söz ama, "Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır," sözü her zaman ispatıyla karşımıza çıkan bir durum. Kendimize ayıracağımız kısacık bir zaman ve yapacağımız bakımlar ile olduğumuzdan daha canlı, genç ve güzel görünmek elimizde.
Evinizde olan malzemelerle hazırlayabileceğiniz maskeler, gününüzün iyi geçmesini ve kendinizi motive etmenizi sağlayacak bakımlardır. Amacım kendinizi her zaman pozitif hissederek güzelliğinizi ön plana çıkarmak...
Sizlerle işin sırrını paylaşmak için bu harika kitabı hazırladım.
Benimle güzelliğin sırlarını keşfe çıkmaya hazırsanız, kitabın kapağını aralamanız yeterli!
@neslinin_guzelliksirlari

İslâmda İstihbarat

İslâmda İstihbarat

Uhud savaşı'nda İstihbarat Yüce Allah'ın (cc) dinini yüceltmek için var gücüyle çalışan Hz. Muhammed (s) ve ashabı (r.anhüm), gün geçtikçe daha da güçleniyor, her olay sonrası tücrübeleri kat be kat artıyordu. 

Bedir savaşı sonrası Müslüman olan Hz. Abbas (ra) casusuluk amacıyla Mekke'ye geri gönderilmiştir. Resulullah (s) tarafından Mekke'ye geri gönderilmiştir. Resulullah (s) tarafından Mekke'de görevlendirilen Hz. Abbas'ın (ra) mektubu Uhud savaşı öncesi Hz. Peygamber'e (s) ulaştı. 

Kureyş'in hareketliliği hakkında ayrıntılı olarak mektubunu hazırlayana Hz Abbas (ra), Gifaroğullarından ücretli bir haberci tuttu. Mektubu üç günde Medine'ye ulaştırması istenen haberci, Hz. Muhammed'in (s) buldu ve muktubu teslim etti. 

Mektup mühürlüydü. 
Resul-i Ekrem (s) mektubu K'ab oğlu Übey'e (ra) okuttu. Mektupta Kureyş'in gücü ve hareketliliği hakkındaki bilgileri okutan Hz. Peygamber (s), Hz. Übey'e (ra) bunu gizli tutmasını tembih etti. 

Ardından Kureyş'in son durumunu öğrenmek üzere Hz. Hubab'ı (ra) o da Medine'ye bir konak kadar uzaklığı olan Urayz bölgesine gitti ve orada Kureyş ordusunu gördü. Medine'ye dönen Hz. Hubab (ra) gördükleri hakkında Hz. Muhammed'e (s) bilgi verdi. Habibullah (s) Kureyş'in durumu hakkındaki istihbarat toplama gayreti sonucu bazı bilgiler elde etmişti. 

Hz. Abbas'ın (ra) mektubu ile Hz. Hubab'ın (ra) verdiği bilgiler de örtüşmüştü. Bunun ardından Hz. Peygamber (s), gece nöbetleri çıkartarak ilk tedbiri aldı. 

Bu istihbarat sayesinde Kureyş'in ani bir baskını engellemiş oluyordu. Hz. Abbas'ın (ra) Mekke'de casus olarak bulundurulmasının semeresi alınmıştı.Ayrıca hazırlık yapabilmesi için zaman kazanılmış, istihbarat faliyetlerinin çok yönlü faydalarının olduğuda ortaya çıkmıştı.

Hayalini Asan Kadın

Hayalini Asan Kadın

Dünyanın evim olmadığına inanıyorum bu aralar. Pek yaşamak gelmiyor içimden. Yaşamak dediysem, öyle işte… Ne zaman balkona çıksam ay ışığı, "Ölmek için güzel bir gece," diye fısıldıyor sanki kulağıma. Hayvan gibi sigara içiyorum. Parmaklarım sarardı, gözlerim sarardı; tırnaklarım, ruhum sarardı. Hayatımı renklendirmek için intihar süslü hayaller kuruyorum gecelerde. 

Uyuyamıyorum. Gerçi çok takılmıyorum artık uyku sorunuma, bir şekilde uyanmak zorundayım çünkü. Uyandığımda yanıma uğramadan geçip giden hayallerimi, çocukken elimde oyuncak tabancayla babamın gidişini seyrettiğim gibi izliyorum.

Nereye gidersem gideyim, mutlu olacağıma inancım kalmadı hiç. Bakın bu, iki kez ölmek demek... Bilmiyorum. Kendi içimde boğuluyor gibi hissediyorum bu aralar ve inan bazı şeyleri içime atmaktan derin bir nefes bile alamıyorum artık. Ölüm değil de yaşamak öldürüyor sanki beni… Kurtarılmayı beklemiyorum, annemin gözlerimin önünde bitişini seyrettiğimden beri. Bize ne oldu böyle diye sorarsam, az biraz saçlarınla oynayıp derin bir nefes alacaksın, biliyorum. Başını yere eğip gözlerini kıstığında verdiğin derin nefesinde görüyorum ben tükenmişliğini. Kırılan kalplerin hesabını… Ya da neyse ya...

Emanet Gelin

Emanet Gelin

İstanbul'un arsız Erkut'u, Mardin'in Barzan Ağa'sı… Yaşadığı iki hayatı da parmağında çevirebilen Zalim Hezeroğlu. Yaşadığı bu iki hayat, nihayetinde başına bela olmuştu. Belası da emanet bir gelindi. Güzel, uysal, günahkâr; Berçem Dağdelen. 

Kimsesiz Berçem, düğün günü kocasının ölümüyle kayınbiraderiyle evlendirilmiş ve böylece bir darbe daha almıştı. Nelerle karşılaşacağını bilmeyen Berçem Nasıl bir hayat yaşayacağından habersizce koparılmıştı doğduğu topraklardan. Hayat ona zehir olacaktı. Bir günah keçisiydi o. Emanet edildiği zalim adamın ellerinde, işkence altında bir ömür geçirecekti.

Kocasının sevdiği kadınla aynı evde nefes alabilecek miydi? Hayatı darmaduman olan Barzan, bir yanda sevdiği kadın, diğer yanda emanet karısıyla vereceği savaştan galip çıkabilecek miydi?

Tanrıya Dokunmak

Tanrıya Dokunmak


Eğer rüyalarınızdan hiç uyanmadıysanız. Rüyada mı yoksa gerçek hayat mı olduğunuzu nasıl bilecektiniz? Peki ya tüm dünyanın kaderini değiştirecek olaylar buna bağlıysa ? tarihin derinliklerinde devam eden bir mücadele var . Kimi zaman Sultan Abdulhamid'in, kimi zaman Kızıl Ordu'nun kurucusu Troçki'nin ,kimi zamanda 

Einstein'in masasına oturacaksınız . Bazen akla hayale gelmeyecek teknolojilerin varlığını öğrenecek ,bazen de karlı dağlarda aniden sıkılan bir kurşunla irkileceksiniz .

İnsanlığın varlık nedeni nedir ?
Dünyanın ve insanlığın geleceği nasıl olacak?
Baş döndürücü bir maceraya hazır mısınız ?

Aşk Tutkusu

Aşk Tutkusu


Aşka dair yaşanan her tutku bir gün yeniden alev alır...

Karşı karşıya geldikleri ilk anda onlar için kaçınılmaz son belliydi. Sadece tutkuyla başlayan karşılaşmaları daha farkına bile varamadan onları Aşk Tutkusu halinde sarmıştı bile.
Unutabileceğini, bir daha görmeyeceğini düşündüğü adamı yeniden karşısında gören Beren, bir daha asla o kadar zayıf olmamaya karar vermişti. Mavi gözlerinin içinde boğulsa da inadından ödün vermeyecek, bir daha o tutkunun içinde kaybolmayacaktı. Geri adım atmamaya yeminli olan Beren, adamın gözlerine sadece bir kez baktığında işinin hiç de kolay olmayacağının farkına varır.
Berk unutamayacağı şekilde zihnine kazınan yeşil gözlere yeniden kavuştuğu için mutludur. Mutludur mutludur da unuttuğu bir şey vardır: Sert kayaya toslamıştır! Müptelası olduğu kadın, kalbinin kapılarını kapatmıştır. Yakışıklı ve kararlı adamımız ise pes etmek nedir, bilmemektedir.
Onları birbirine sonsuza kadar bağlayan o tek geceye dair anıları zihinlerini işgal ederken biri kaçan diğeri ise kovalayan olmaya razıdır. 
Tutkulu bir aşk, içten dostluklar, kahkahalar, mutluluklar söz konusuyken aşk tutkunu olmamak elde midir?
"İki inatçı karakterin eğlenceli ve bir o kadar da tutku dolu bu hikâyesinde, sayfaların arasında sürüklenmemek elde değil!"
Mevsim, Bal Köpüğü ve Sen misin Eksik Parçam? yazarı
-Zeynep Işıklar-

Sevdanın Ölmüş Yanı

Sevdanın Ölmüş Yanı


Kış geldi.
Dudaklarım kurudu önce,
Tenim soğumaya başladı,
Tırnaklarım daha çabuk kırılıyor artık,
Saçlarımı hesaba bile katmıyorum.
Kalbim mi?
Orası hala yaz.
Önce biraz ılık,
Yavaş yavaş ısınmaya başlıyor,
Sıcaklık birden bastırıyor,
Arada bir gündüzleri rüzgar esiyor,
Gece yine çok sıcak,
Ve 
En acıtanıda ne biliyor musun ?
Oraya hiç kış gelmiyor .

Aklımda Güzel Kal

Aklımda Güzel Kal

Ömrümü adadığımda aldatıldım ben ilkin. İlkin bir kıvılcım çıktı ve sonra dört bir yanımı sardı yangın. Hissettim, duydum, gördüm ama yine de kaçmadım. "Sonu değiştiremem ama sona kadar yanında kalırım," derdi hep. İlk o zaman yarı yolda bırakıldım oysa... 

Dönüp, "İyi acılar!" dedi giderken bana. Bana bıraktığının dirhemi dahi yoktu gözlerinde. İlk o zaman acının insanın içinden çıkmadığını anladım. Lütuf gibiydi sanki. Harikulade bir yanılgıydı o...

Küfrüm Aşar Edebimi

Küfrüm Aşar Edebimi

Tutunduğu dalları kırılanlara, uçurumlarda ayağı kayanlara, hem kendinden milyonlarca kez özür dilemek isteyip hem kendine acımasızca davranmaktan vazgeçemeyenlere, umursamaz tavrının ardında gözyaşlarını saklayanlara, babası ölenlere, hüznü kilosundan ağır olanlara, hayatını romanlara değil de katliamlara benzetenlere, her gece bir şarkının içinde kaybolan, durmadan kaybolan, kendinin bile kendini bulamayacağı kadar kaybolanlara... Sevdiği insanların sesini soğukluğu ruhunu titreten telefon konuşmalarından aklında tutanlara, yüzünü fotoğraflarına bakarak hatırlamaya çalışanlara, unutmak için uyuyanlara değil de acısından uyumayı unutanlara. Eksik, yarım, yamalı bırakılmışlara. Çok içenlere, Her fırsatta "Rakı doldurun eksilmesin !" diye bağıranlara, kadehini masaya vururken "Burada olmayanlar için" diyerek birilerine olan özlemini bastıranlara. Sarhoş olanlara ama sarhoşluğunun arkasına sığınmayanlara. Sırtındaki bıçak yaraları dikiş tutmayacak kadar derin olanlara, kendini tren istasyonlarında unutulmuş kimsesiz bavullar gibi hissedenlere. Kural, yasa, yasak sevmeyenlere.

Evlilik Aşkı Güldürür

Evlilik Aşkı Güldürür

Aşk; bazen ilk görüşte ruh bulur ayrı bedenlerde, bazen de can çekişir ayrı şehirlerde. Ankara'dan İstanbul'a uzanan eğlenceli, gülümseten ve bazen de duygulandıran bu yolculuğumuza siz de bilet alın istedik. Bu akışta geçip giderken zaman, bir de tozlanmasın diye hikâyemiz ve belki olur da birileri hani sevdiği, âşık olduğu halde, "Ayrılmalıyız çünkü... " ile başlayan cümleler kurup ayrılmasınlar diye bir vesile olur, onlara da mutlu son yaşatır hikâyemiz dedik

Evlilik Aşkı Güldürür, görün istedik.
Belki biri, sadece biri bile, "Al bak, bizim gibi olup da evlenen de varmış, mutlu olan da varmış," der, kim bilir?
İyi bir insan olursam Şirinler'i görebilir miyim bilmiyorum ama birilerini mutlu edersem iyi bir insan olabilirim!

Aşk Büyüsü

Aşk Büyüsü

Aşka dair her şey aşk büyüsüne kapılır…

Ani bir çarpışma ile başlayan ve birbirlerinden ilk görüşte etkilenen Ela ve Baran için yaşadıklarına rağmen aşkın büyüsüne kapılmak hiç zor olmamıştı.

Ela, başına gelen acı olayı öğrendikten sonra canını yakan her şeyden kurtulmak için çok sevdiği şehrini terk etmişti. Yalnız kalıp olanları unutmak için gittiği yerde başına geleceklerden habersiz iki ay geçirmişti. Yaşananları geride bıraktığında artık daha güçlü bir kadındı. Bir daha hiçbir erkeğe kapılmayacağına kendini inandırmıştı. Ta ki hayatında gördüğü en yakışıklı adamın kollarına düşüp, kendini onda kaybedene kadar…

Baran, otoriter bir patron, harika bir arkadaş ve ailesine bağlı bir evlat olmasına rağmen hayatın ona gençlik yıllarında acımasızca aşıladığı güvensizlikle bambaşka bir adam olmaya zorlanmıştır. Kendinden emin duruşu ve açık sözlülüğü, ukala tavırları ve serseriliği ile dikkat çeken Baran, hiç beklemediği bir anda ela gözlerin esiri olunca, sudan çıkmış balığa döner. Hızla ve tutkuyla birbirlerine bağlandıkları anda geçmiş peşlerinden gelmiş, Ela ve Baran için bir anda her şey değişmiştir.

"İçim acıyordu, pişmandım. Her şeyden önce suçluydum ama o kadar bencildim ki yine onu istemekten kendimi alamıyordum."